20.yy dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]
1899 yılında itibaren başlayan II. Boer Savaşı'nda bir önceki sıkıntıları yaşamamak adına bölgeye daha fazla destek kuvvet sevk eden Britanya, 1902 yılına kadar süren savaş neticesinde önemli kazanımlar elde etmiş, son Boer cumhuriyetlerini de işgal ederek hakimiyet alanına dahil etmiştir. Bu savaşın önemli sebeplerinden birini de Witwatersrand'da bulunan zengin altın madenleri bölgesinin hakimiyeti oluşturmaktaydı. Bu süreç yaşanmadan önce Boer cumhuriyetlerinin Alman İmparatorluğu ve Alman Güneybatı Afrikası ile ittifak arayışına girmesi, bu bölgelerde ki hakimiyetini tehlike altında göre Britanya'nın bu adımları atmasında önemli bir etken olmuştur. Boerlerin sayısal olarak azınlıkta kalmasının yanında Britanya'nın sürekli destek kuvvet ile bölgede ki varlığını arttırması sonucunda Boerler savaştan yenilgi ile ayrılmışlardır. Vereeniging Antlaşması kapsamında işgal edilen iki Boer cumhuriyeti (Transvaal ve Özgür Orange Devleti) tamamen ilhak edilerek Büyük Britanya İmparatorluğu'nun bir parçasi haline getirilmiştir. Buralarda yaşanan Boerlerin mağduriyet yaşamaması ve hayatlarını kolaylaştırmak adına önemli kazanımlar sunulmuş ve Felemenkçe resmi dil olarak kabul edilmiştir. Bu antlaşmada beyazlar adına kolaylaştırıcı adımlar atılırken bu iki eski Boer cumhuriyetinde yaşayan beyaz olmayanların medeni haklarında kısıtlamalar yapılmıştır.
Dört yıl süren müzakereler sonucunda II. Boer savaşının bitiş gününün sekizinci yıl dönümünde bölgede bulunan dört Britanya kolonisi olan Burun Kolonisi, Natal Kolonisi, Transvaal Kolonisi ve Oranj Nehri Kolonisi'nin bir araya getirilerek kendi kendine yönetebilen Güney Afrika Birliği dominyonu oluşturulmuştur. 1934 yılında birlik içerisinde yaşayan Britanyalı ve Boerleri barıştırarak yeniden bir araya getirmek adına Britanya partisi olan South African Party (Türkçe: Güney Afrika Partisi) ile Boerlerin partisi olan Nasionale Party (Türkçe: Ulusal Parti) birleştirilerek United Party (Türkçe: Birleşik Parti) adı verilen parti oluşturulmuştur. Bu birliktelik 1939 yılında II. Dünya Savaşı'nda Büyük Britanya'nın saflarında savaşma konusunda yaşanan anlaşmazlık nedeniyle dağılmıştır. Adolf Hitler'in Almanya'sına özenen ve bu doğrultuda ırkların ayrımını savunan sağcı bir parti olan Nasionale Party, bu yönde bir adımın atılmasını kabul görmemiş ve birliktelik sonlandırılmıştır.
II. Dünya Savaşı'nın sona ermesi sonrasında ülkede azınlıkta olan beyazlar, hakimiyetlerini Nasionale Party önderliğinde genişletmiş, Apartheid politikalarını otoriter bir şekilde uygulamaya koymuşlardır. Bu politikalar doğrultusunda parlamentodan birçok yasa kabul edilerek geçirilmiş, bu nedenle ülkede sistematik olarak iki sınıflı, birçok kişinin haklarını kısıtlayan bir toplum yapısı oluşturulmuştur.
Bu uygulamaların en somut adımları yaşam alanlarında atılmış, yerleşim yerlerinde Avrupa kökenli beyazlar ile diğer ırklar arasında yapay sınırlar çizilerek birçok diğer grup üyesi beyazlardan ayrılmıştır. Çoğunluğu siyahiler olmak üzere diğer ırk üyeleri bu ayrıştırma adımlar neticesinde ekonomik açıdan zarara uğratılmış ve zararı karşılanmamıştır. Bu süreçte beyaz Avrupalılar dışında kalan siyahiler, renkliler ve Asya kökenliler birçok engele maruz bırakılmıştır. Uygulamaların tek amacı Afrika kökenli siyahilerin native reserves olarak adlandırılan (ileride Bantustan olarak adlandırılacak) bölgelere toplanmasını sağlamak ve ileride de bu bölgelerin adım adım bağımsızlığa yönlnedirilerek bağımsızlıklarının tanınmasıydı. Bu süreçte beyazların siyasi hedefleri doğrultusunda adımlar atılmış, bu doğrultuda toprak kaybı söz konusu olsa da beyaz ırkın ülkenin tek ırkı olarak kalabilmesi için bu adımlardan geri dönülmemiştir. Bu uygulama dört bölgede başarılı olmuş ve Ciskei, Venda, Bophuthatswana ve Transkei bantustanları süreç içerisinde kendi kendilerini bağımsız bir şekilde yönetme başarısına ulaşmışlardır.
1960'lı yıllarda ciddi bir ekonomik kalkınma yaşayan ülke, bu süreçte Afrika kıtasının ilk ve tek ülkesi olarak gelişmiş ülke statüsüne kavuşmuştur. Bu süreçte ülke genelinde dış yatırımlar gerçekleştirilmiş, birçok yurt dışı menşeli firma ülkede fabrika kurmuş ya da var olan fabrikalara ortak olmuştur. Ancak bu süreçte gerçekleşen yatırımlardan elde edilen kazanımlar uygulanan politikalar nedeniyle sadece beyazların refahı için kullanılmış, toplum arasında eğitim, mesleki öğrenimler ve maaş dağılımları gibi konularda etkisini uzun yıllar içerisinde de gösterecek şekilde farklılıklar ortaya çıkmıştır.
Başta Afrika ve Asya üye ülkelerinin baskıları sonucu Güney Afrika üyesi olduğu İngiliz Milletler Cemiyeti'nden 1961 yılında ihraç edilmiş, tekrardan birliğe alınması ise 33 yıl sonra 1994 yılında gerçekleştirilmiştir. 1960 yılında gerçekleştirilen ve ülkenin dominyon olarak kalması ile yeni bir yönetim şekli ile cumhuriyet olarak ilan edilip edilmemesini halka soran referandum sonucunun yanı sıra Republic of South Africa Constitution Act (Act No. 32 / 1961) ile birlikte Güney Afrika Birliği adını değiştirerek Güney Afrika Cumhuriyeti adını almıştır.[20][21] Bu gelişmelerin ışığında baskı altında olan siyah nüfusun umutsuzluğu artış göstermekteydi. 1976 yılında gerçekleşen ve Soveto Ayaklanması olarak da adlandırılan Soveto'da ki öğrencilerin ayaklanmasına karşı sert önlemler alan emniyet güçleri gösterilerde 176 siyahi öğrencinin ölmesine neden olmuş, yaşanan bu olaylar sonucunda ülke genelinde ırkçı rejime ve uygulanan Apartheid politikalarına karşı geniş çaplı protesto gösterileri düzenlenmiştir.[22] 1980'li yıllardan itibaren ülke üzerinde artan uluslararası baskılar sonucu ülkeye karşı yaptırımlar uygulanmıştır.